Merhaba, ben Vin. Buraya çok yazmıyorum ama şimdi yazmak istedim. Çünkü bu paylaşılması gereken bir şey gibi hissediyorum. Bence bunu benim gibi duymaya ihtiyacı olan birileri vardır ekranın diğer ucunda. İnternette ya da ne bileyim oralarda bir yerde.
Bundan bir buçuk ay önce otistik bir bilgisayar mühendisliği öğrencisi olarak staj bulamadığımı paylaşmıştım. Bir sürü insan yardım etmek istedi, ki bu cidden çok değerliydi benim için ve herkese teşekkür ederim. Sonunda birkaç seçeneğe düşürdüm ve en son da bir yer seçtim. Seçtiğim yeri seçmemin tek sebebi aslında karşımdaki kişinin destekleyici hissettirmesiydi. Bu da belki diğer yerlerin mülakatlarda yine batırdığımı düşünmemin etkisiyle oluştu. Ama o an içime doğan yer orasıydı bir noktada. O yüzden seçtim. Çok da önemi yok aslında buranın. Belgelerimi hazırladım. Staj gününü beklemeye başladım.
Stajım 26 Temmuz’da başladı. Online staj olduğu için ve genel plan haftalık olarak bana ulaştırıldığı için iyi bir başlangıç yaptığımı düşünüyorum. Zaten çok stajer vardık ve bu da bana bir rahatlık verdi çünkü konuşma olasılığım azalmıştı. Kendi aramızda da konuşmadık. Herkes gruplara atanmayı bekledi.
Bana stajın ilk günü mentörüm yazdı. Herkes belli gruplarda ya da belli mentörlerle bireysel eşleştirilmişti. Ben bireysel eşleştirilenlerdendim. Böyle her şey ne güzel üst üste geldi diyordum. Ekipte çalışmamım benim için çok zor olabileceğinin farkındaydım. Mentörüm ile ilk kez yazıştığımız zaman bana kendisinin de DEHBsi olduğunu söyledi. Ben hala diyorum ki “Aa ne güzel denk gelmiş her şey, mentörüm de nöroçeşitli”.
Bir iki gün geçti. Asıl oryantasyon programı sürerken mentörümle ilk kez görüntülü konuştuk. İlk söylediği şeylerden birisi de burayı, siteyi okuduğu oldu. Çok sevindiğimi hatırlıyorum. Bana nöroçeşitlilik üzerine sorular sordu. Güzel bir tanışmaydı. Çok dağınık konuştuğumu ve streslendiğimi hatırlıyorum. Ama bunlar bir sorun yaratmadı. Bir noktada dedi ki, “Aslında senin stajın kesinleşince beni aradılar, dediler ki böyle bir stajer var. İyi takım olursunuz”. Kendisi de bu tarz şeyleri açıkca konuşan birisi olduğunu söyledi. Kendimi o anda çok mutlu hissettiğimi hatırlıyorum.
Staj günlerim hemen hemen aynı geçti. İlk hafta belli görevler vardı herkese verilen. Onları yaptım. Mentörümle buluştum. Projemi belirledik (Kendi proje fikrimi yapmaya karar verdik).
Öncelikle böyle anlatıyorum ama çok zordu. Cidden çok zordu. Bunun sebebi aslında her şeyi geçtim, en çok benimle alakalıydı.
Mentörüm bu konuda bana çok destekte bulundu. Duyduğumu tam işleyemiyorum çoğu zaman dedim, dediği şeyleri söylerken bana ayrıca yazarak anlattı. Anlamadığım şeyleri yeniden yeniden anlattı. İletişim kurarken zorlandığım noktalarda alternatif yollar bulduk. Bunlar bazı örnekler.
Arkadaşlarım çok yardımcı oldu. Özellikle burada ekibimize selamlar olsun. Erişilebilirlik için çözümler sundular her ihtiyacım olduğu noktada. Yapamayacağımı düşünüp umudu kestiğimde beni ayağa kaldırılar. Bu çok önemli bir nokta. Çünkü sorunun ben olmasının sebebi hiçbir zaman nöroçeşitliliğim olmadı. Bakın çok bocaladım. Günde 3 saat uyuyordum. 11’de yatarken gece 2.30 ya da 3’e alarm kuruyordum. Kalkıp çalışayım, pratik yapayım, kendimi geliştireyim diye. Ve buna rağmen her şeyde çok geride hissediyordum diğer stajerlere göre. Bu düşünce beni yiyip bitirdi.
Geç öğreniyorum. Bilgisayar mühendisliği okuyorum ama klavye kullanırken cidden zorlanıyorum. Bunun öğrenmeme etki ettiğini stajda anladım. Kodlamada bir parantez bile çok şey değiştirir. Hiçbir zaman iyi motor becerilerim olmadı. Makas kullanırken de zorlanıyorum mesela ve 21 yaşındayım. Ben klavyede sürekli yanlış yazmamın öğrendiğim bilgileri karman çorman yaptığını çok geç anladım. Sürekli hatalı yakın tuşa basmanın, kafamdaki doğru bilginin yerini aldığını sonradan anladım. Dispraksim olduğunu öğrendim böylelikle.
Duyduğum şeyleri işlemede sorun yaşıyorum. Odaklanmam farklı çalışıyor. Bunlar da öğrenme sürecimi hep tipik çerçevenin dışına çıkardı. Bunu da cidden kendi akranlarımla yan yana gelip kendimi karşılaştırınca farkettim. Önceden bunun tam da farkında değildim, çünkü böyle bir ortamda daha önce bulunmamıştım. Ve bu gerçek beni kaosa sürükledi.
Mentörüme konuyu açtığımda bana “Herkes kendi yolunda öğrenir, kendini kendinle karşılaştır” dedi. Bu çok değerliydi. Arkadaşlarım da aynı şekilde bana kendim için daha erişebilir bir ortam kurabilmem için yardımcı oldular.
Ama içselleştirilmiş sağlamcılık çok korkunç bir şey. Kendi kendinizi en zayıf anınızda yıkıyorsunuz. Günlerce olmuyor, yapamıyorum diye ağladım. Meslek bulamayacağım, her şey çok hızlı ve ben çok yavaşım diye ağladım.
Yavaş değildim. Yolum kıvrımlıydı. Çevremdekilerden farklıydı. Bu yüzden engebeli geldi yol. Ama aslında ortada olan tek engel bana nereye gidebileceğimi gösteren tabelaların olmamasıydı. Ortadaki sorun erişilebilirlikti. Ve ben her kendimi mentörüme ve arkadaşlarıma açtığımda bunlar hakkında, bana uygun bir tabela bulduk. Yoluma devam edebildim.
Bazı şeyleri yapamadım her şeye rağmen. Mentörüme soru sormadım mesela takıldığımda. Soramadım. Kendimi nasıl ifade edeceğimi bilemedim. Ama bu sefer de yapabildiğimi göstermek için farklı yollar denedim. İşe yaradığını düşünüyorum. Umut ediyorum.
Stajım 20 Ağustos’ta bitti. Ama ben de bittim. Zordu. Yeni ortam, yeni insanlar. Ortaya birer birer çıkan destek ihtiyaçları. Uykusuzluk. Tükenmişlik.
Projemi bitiremedim stajda. Mentörüm ile 2 hafta daha devam ettik ve dün de bir süre için son konuşmamız oldu.
Projeyi bitirmek çok istedim. Çok çabaladım. Ama tükendim. Yolumu buldum ama zor buldum. Çünkü bunlar bilinmeyen yönler. Kimsenin konuşmadığı. Onca araştırma ve mantık yürütmeye rağmen, zor edinilen yanıtlar.
Mentörüme açarken çok üzgündüm.
“Ben projeye devam edemeyeceğim.”
Bunu söylemek çok zordu. Kendimi cidden kötü hissettirdi. Yenilgi gibi geldi. Onca çabadan, destekten sonra. Yenilmişim gibi hissettirdi.
“İstersen sonra devam edebiliriz. Önceliğin proje olmayabilir şu an, bazen kendimize bakmamız gerekir. Bana her zaman buradan ulaşabilirsin.”
Bunu duymak o an tüm yenilgi hissini aldı üstümden. Üzerine uzun uzun konuştuk. Buraya hepsini yazmayacağım. Ama konuşurken nasıl da kendimi hırpaladığımı anladım.
Mentörümden çok şey öğrendim. Kendisine buradan bir kez daha teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Ve beni çok mutlu eden şeylerden birisi de, onun da benden bir şeyler öğrendiğini söylemesiydi.
“Beni nöroçeşitlilik ile tanıştırdığın için teşekkür ederim. Bir çok şey keşfetmemi de sağladın. Yaptığın, arkadaşlarınla yaptığınız aktivizm çok değerli. Eminim bir çok insana da yardımı dokunuyordur.”
Bu bizim çok duymadığımız bir şey ekip olarak. Genelde çoğu kişiyle iletişim belli seviyede tıkalı kalıyor. Bunu nöroçeşitli birisinden duymak ise çok daha ayrı bir duygu getiriyor, isimlendiremesem de çok yumuşak ve ferah bir duygu.
“Yine de nöroçeşitlilik üzerine aktivizm yapsan da, çok tipik bir yol sunmaya çalışıyorsun kendine. Elbette maddi özgürlük önemli ama hayatı yaşamak/sürdürebilmek için tek gerçeklilik bu değil.”
Bu cümle için yazdım aslında tüm yazıyı. İçeriyi görmenizi istedim. Üzerine çok düşündüm. Ben neden çok tipik bir yol sunuyorum harbiden kendime? Bu konuşmanın bir noktasında şunu söylerken yakaladım kendimi, “Ben emekli olmaktan korkuyorum ve daha işe başlamadım bile, çalışmayı kesersem kötü şeyler olacağını düşünüyorum.”
İnsanlar bizi dinlemiyor, çünkü bizi yeterince otistik görmüyor. Klavyede bir şeyler yazdığımız için. Bir şeyler anlatmaya çalıştığımız için.
Ben daha işe başlamadım.
Ben daha mezun bile olmadım.
Niye emeklilikten korkuyorum?
Neden durmaktan korkuyorum?
Neden farklı yolumdan korkuyorum?
Neden yavaş hissediyorum?
Çünkü toplumun beni sadece iş yaparsam kabul edeceğini düşünüyorum. Düşünmüyorum aslında, biliyorum. Paradan bağımsız. Yeterli değilim çünkü. Yeterince otistik değilim, yeterince hızlı değilim, yeterince engelli değilim. Yeterince alistik değilim, yeterince yavaş değilim, yeterince tipik değilim. Topluma göre.
İçselleştirilmiş sağlamcılık böyle bir şey. Asla yeterince olamıyorsun. Asla yeterli değilsin.
Tipik yollarım olmak zorunda değil. Hiç kimseye yeterince engelli olduğumu kanıtlamak zorunda değilim. Hiç kimseye destek ihtiyaçlarımın hepsini açmak, rapor sağlamak zorunda değilim. Erişebilirlik talebimin karşılanması için birilerinin gözünde yeterli gözükmek zorunda olmamalıyım. İnsan sayılabilmem için durmadan çalışmak zorunda olmamalıyım. Kendimi kanıtlamak zorunda olmamalıyım. Sağlamcılığınızı içselleştirmek zorunda bırakılmamalıyım.
Çünkü,
Tabelalarım haklarım ve kıyasım kendim. Nörotipim benliğim. Olduğum kişi yeterli, ben yeterliyim. Ben, yeterliyim.
3 yorum “İçselleştirilmiş Sağlamcılık ve Ben”
Asla pes etme programcılığın temelini kendinde otuttur ondan sonra hiç kimseden yardım almadan yeni bir programlama dili bile öğrenebilirsin. Sadece pes etme inatçı ol. Otistiklerin çok iyi odaklanma yetisi var ayrıca çok iyi görsel canlandırma gücüde var. Otistik olmak sizin işinize çok yarayacaktır, başka hiçbir kafa bir döngüyü değiştirmenin nasıl etki edeceğini kafasında canlandırıp saatlerce o tek satıra odoklanamaz.
Bahsettiğiniz yetiler her otistikte olacak diye bir kaide yok. Tabii ki özellikle programlama veya bilgisayar biliminin bir parçası kişinin özel ilgi alanına giriyorsa bu konu hakkında çok iyi odaklanabilir. Saatlerce tek satıra odaklanmak diyerek özellikle hata ayıklama sürecinde pes etmeden en ufak detayları incelemek ve hatayı şıp diye bulmayı kastettiğinizi varsayıyorum. Bu program yazarken hayatı çok kolaylaştıran bir yetenek ama özellikle böyle bir yazının altında bunun da çoğu yetenek gibi zamanla gelişebildiğini ve bir bilgisayar bilimi/mühendisliği dersi sınavında değilseniz hata ayıklayıcı kullanma veya bir sorunun içinden çıkamadığınızda bir başkasına danışma gibi desteklerin de var olduğunu hatırlatmak isterim. Bu arada lütfen bunu yorumunuza bir saldırı olarak algılamayın, özellikle içselleştirilmiş sağlamcılık ve “tipik bir yol çizme” hakkındaki bir yazıda böyle bir hatırlatma yapma gereği duydum.
Bugün içerisinde okuduğum son orijinal yazı olduğu için bu yorumu bu yazıya yapacağım. Size ve kalem arkadaşlarınıza bu site için ve yaptığınız aktivizm için teşekkür ederim. Bir tesadüf eseri Türkiye’de böyle bir girişimin olduğunu öğrenmek beni çok mutlu etti. Yolunuz (ne kadar kıvrımlı olursa olsun) açık olsun.